28 Ağustos 2010 Cumartesi

Seninle Olmanın En Güzel Yanı Ne Biliyor Musun?


Can Yücel'in çok güzel bir şiiri.. Kavuşamayanların hatta kavuşup da hayal kırıklıkları içerisinde yüzenlerin hayallerine tercüman kelimeleri dökmüş satırlarına..

Sözlerini altta görebileceğiniz şiiri aynı zamanda videodan da dinleyebilirsiniz..










Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek...

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
"Seni Seviyorum" sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek...

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...

Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.

Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.

Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.

Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?

Nereden bileceksin?

Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.

Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.

Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..

Ama sen hiç benimle olmadın ki...

Ya aklın başka yerlerdeydi ya yüreğin...




27 Ağustos 2010 Cuma

3 Rounds and a Sound


Bu şarkıyı Californication dizisinde 3. sezonun son bolumlerinden birinde, bölümün sonunda dinlemiştim ilk kez.. O kadar yumusacık, insanın ruhunu okşayan, o kadar hoş bir parça ki bu gerçekten beğenmemek elde değil..

Biraz araştırınca şarkının, 2005 yılında kurulan Blind Pilot adlı bir Amerikan folk grubunun şarkısı olduğunu keşfettim. Şarkıyla aynı adı taşıyan albümün - 3 Rounds and a Sound - neredeyse tüm şarkıları zevkle dinlenilebilir nitelikte..



Grubun resmi web sitesine buradan ulaşabilirsiniz.

Şarkıyı fizy'den dinlemek için buraya tıklayabilir ya da alttaki canlı performans videosunu da izleyebilirsiniz.

Şarkının Sözleri ise şöyle:

They're playing our song
They're playing our song
Can you see the lights?
Can you hear the hum?

Of our song
I hope they get it right
I hope we dance tonight
Before we, get it wrong

And the seasons
Will change us new
Be the best I've known
and you know me
I could not be stuck on you
If it were true

I was sleeping
My eyes were dark
Til you woke me
And told me that opening
is just the start
it was

Now I see you, til kingdom come
You're the one I want
To see me for all the stupid shit I've done

(Chorus)
Soil and six feet under
Killed just like we were
Before you knew you'd know me
And you know me

Blooming up from the ground
3 Rounds and a sound
Like whispering you know me
And you know me

So this was our song
This was our song
I still see the lights
I can see them

And the criss cross
Of what is true, won't get to us
Cause you know me
I could not give up on you

And the fog of what is right
Won't cover us cause you know me
I could not give up a fight





26 Ağustos 2010 Perşembe

Spartacus: Blood and Sand


Gerçek bir hikayeden esinlenen bu dizi Roma'nın en güçlü zamanlarında Spartacus denilen bir kölenin yükseliş hikayesini anlatıyor. Bu köle isyankarlardan ve diğer kölelerden oluşturduğu ordusuyla Roma'nın ilk direniş örgütünün başındaki adam olma ünvanına sahip.

Şu ana kadar sadece ilk sezonu yayınlanan dizi, ilk bölümden itibaren seksi ve kanı birer çekim unsurları olarak kullanarak izleyicisini ekran karşısına kilitlemeyi başarıyor. Git gide artan heyecanı ve aksiyon sahnelerinin yanında beklenmedik ölümler ve sürprizler dizinin ilk sezonunu beklentilerin çok üzerine çıkarmaya yetmiş. Sezon finali için ise denilebilecek gerçekten çok fazla söz yok, keşke her dizi böyle olsa..

Aksiyon severlerin ve eski Roma'ya ilgili olanların izlemesi gereken ve gladyatörlerin gözünden Roma tabiri için meraklıların basvurabilecekleri alternatif bir kaynak oluşturduğu kesin Spartacus:Blood and Sand'in.

Diziyi beğenenlerin ise sevineceği birkaç haberi ise buradan paylaşmakta yarar var. Spartacus'u oynayan aktör Andy Whitfield'ın kanseri yendiği ve 2. sezon çekimlerine başlanacağı gelen haberler arasında. Ayrıca 2. sezon yayınlanmadan hemen önce Spartacus: Gods of the Arena adında 6 bölümlük bir prequel'in yayınlanacağını da belirtelim..

Altta sırasıyla Spartacus: Blood and Sand'in ve Spartacus: Gods of the Arena'nın fragmanlarınılarını bulabilirsiniz..





25 Ağustos 2010 Çarşamba

Erkekler Nasıl Tavlanır?


Hep kadınların nasıl tavlanacağının konuşulduğu toplumumuzda kanayan bir yaradır aslında bir kadının bir erkeği tavlaması durumu ve bunu çoğu erkek yaşamaz. Yaşayanlar da zaten "bu ne biçim kadın ya iki bakınca hemen tanısmak istiyor" mantığıyla karşısındakine değer vermemeye başlar.. Bir arkadaştan duydum diyelim :)



Bakalım bayanlar.biz'in yazısına göre erkekleri tavlama yolları nelermis?

Erkekler kadınların gözlerini çok sever. Bunun yanında doğal güzelliği olan kadınlar makyajlı kadınlara göre daha ilgi çekicidir. Doğalken bile bakımlıymışcasına güzelseniz, her zaman üzerinizde doğal bir güzelliğiniz varsa, hiçbir zaman ter kokmuyor ya da ağız sağlığınıza dikkat ediyorsanız çok şanslısınız.

Erkeklerin aradığı kadın işte sizsiniz !

Flört etmeyi bilen kadınlar onlardan beklenen davranışları sergilemekten çok, içlerinden geldiği gibi hareket etmeyi tercih ediyor. Beğenilmek için belli bir tarzda giyinmenize, belli bir şekilde hareket etmenize gerek yok. Doğal olun, yeter.

İlk adım

Her ne kadar cesur kadınları sevdiklerini söyleseler de, erkekler seçim hakkının onlara bırakılmasını ister. Balık kovalamaca oyununu çok severler ve genelde kovalanmak değil, kovalamak isterler.

İlgi

Kesintisiz ilgi, özel olduğunu hissettirir. Her erkek kendini bulunmaz Hint kumaşı sanır. Ama bunu bir de sizin davranışlarınızdan anlarsa, ondan daha mutlu erkek olmayacaktır. Her zaman ilgi gösterirseniz, o da sizin için her şeyi yapmaya hazır olacaktır.

Yapılan bir araştırma gösteriyor ki, erkekler kadınların gülüşünü son derece erotik bulur. 100 erkeğe sevgililerinin hangi hareketlerinin onları baştan çıkardığını sorduk. Yüzde 80’i sevgililerini güldürmeyi sevdiklerini itiraf etti.

Giyinmek

Erkeklerin sadece mini etekleri ve derin dekolteleri seksi buldukları yanlış bir düşünce. Yaratıcılıklarını uyandıran her kıyafet erkekler tarafından seksi bulunur. Dökümlü kumaşlar, bacağınızı açıkta bırakan bir etek, hatlarını ortaya koyan bir bluz, erkeklerin gözünden kaçmaz. Kendinizi rahat, doğal hissettiren kıyafetler seçin.

24 Ağustos 2010 Salı

Honda Accord Reklamı

İşte mükemmel reklamlardan biri daha.. 2006 yılında çekilen bu reklamda hiç bir şekilde bilgisayar kullanılmamış. Gördüğünüz her şey olduğu gibi yani, hiç oynama yok.. Toplamda 606 kere çekilen bu reklam filminin ilk 605 denemesi çok basit ve ufak bir hata sebebiyle tekrarlanmış. Yani her şeyi 606 kez baştan kurmak zorunda kalmışlar. Toplamda 6 milyon dolar harcanan reklam filminin tamamlanması 3 ayı bulmuş. Dünyada sadece 6 adet el yapımı bulunmaktaymış ve bunların 2 tanesi bu reklam filminde kullanılmak üzere parçalarına ayrılmış. Duvarlar ve rampalar haricinde gördüğünüz her şey işte bu arabaların parçaları..

Reklamı anlatmaya kelimeler yetersiz, sadece izleyin..



23 Ağustos 2010 Pazartesi

Inception


Not: Spoiler İçerir.. Film hakkında bilgi öğrenmek istemeyenler lütfen okumasın..

Inception gösterime girdiği zamandan beri yanında bir çok tartışmalarla gündelik hayatımızı kaplamış bir film. Kimi insanlar filmin imdb'de tüm tarihin en iyi 3. filmi olarak gösterilmesinin haksızlık olduğundan bahsederken, kimileri de filmin bir başyapıt olduğu görüşünü savunuyorlar. Film üzerine oluşan genel kanı ise filmin çok başarılı bir film olmasına rağmen tüm zamanların en iyi 3. filmi olmadığı fakat ilk 10-15 e rahatça girebeleceğine yoğunlaşmış durumda.

Filmde bazı mantık hataları da mevcut ama izleyiciler tarafından görmezden gelinebilecek hatalar bunlar. Mesela "kick" olayı var. Filmin başında Leonardo DiCaprio'nun 2. kademedeki rüyadan 1.'ye geçerken küvetin içine düşüp ıslandığında anca uyanabildiğini görüyoruz. Hatta rüyada camlar patlayıp her yer su içersinde kalıyor falan.. Öte yandan filmin ilerleyen zamanlarında bize "kick" in yere çarpmaktan oluşan bir uyanma methodu değil de "beyincik"in düşme hissi sonucu insanı uyandırması olduğunu açıklıyorlar, buradaki en net örnek ise uçağa gitmeden yaptıkları denemelerde insanları sandalyeden ittikleri zaman daha yere çarpmadan uyanıp yere öyle düşmeleri.

Bir çok insan bunu ufak bir problem olarak görebilir. Yani ha Leonardo'nun rüyasına su girmiş ha girmemiş.. Fakat asıl problem burada değil zaten, problem minibüsün düşme sahnesindeki "kick"de. Çünkü ilk kick'i kaçırdık haydi ikincisine yetişelim gibi bir durum ne yazık ki yukarıdaki verilerden yola çıkarsak pek de mümkün değil. Minibüs ne zaman ki uçar köprüden, sen boşluk hissine kapıldığın için uyanırsın bu bu kadar basit..

Bundan başka, filmin eleştrilebilecek ikinci bir kısmı ise Leonardo Di Caprio ve eşini canlandıran Marion Cotillard'ın "limbo"ya ulaşma ve dönüşleri. Tamam güzel anlatmışsın gittik döndük diye, hatta dönüşünü trenin altında kalmaya bağlamışsın o da tamam fakat bu limbo(!)ya ulaşmak için 3-4 kat rüyaya gürmek gerekmiyor mu? Evet öyle.. Uyanmak için de bütün kicklerin senkronize olması gerekmiyor mu? Bu da evet.. E o zaman bir tek trenin altında kalmakla uyanamazsın. Nasıl bir kick zinciri oluşturduklarına hiç değinmemiş yönetmen Nolan, ki bence böyle bir kick zinciri de yok..

Son olarak eleştrilmesi gereken şey ise insanların birbirlerinin rüyalarına girmesini sağlayan makine. Tamam bilimkurgu farkındayız da azıcık da olsa makinenin üstünde durulup, yüzeysel de olsa hakkında bilgi verilebilirdi. Onu geçtim yakın plandan incelememize yetecek kadar süren bir görüntü bile eklenebilirdi. Merak ettim makineyi ya :)

Gelelim sonuna, topaç düştü mü düşmedi mi tartışmalarına yani.. Bu konu hakkında çeşitli teoriler olmasına rağmen en sağlamı "The Ring" teorisi. Bu teori diyor ki, Leonardo DiCaprio'nun rüyada olduğunu kesin olarak bildiğimiz her sahnede yüzük parmağındayken, uyanık olduğunu kesin olarak bildiğimiz sahnelerde ise yüzük parmağında değil. Buradan yola çıkarak, filmin sonunda Leonardo DiCaprio'nun parmağında yüzük olmadığını görenler bunun bir rüya olmadığını ve topaçın düştüğünü savunuyorlar. Ayrıca filmin credits kısmında topaçın düşme sesini duyduğunu savunan izleyiciler de mevcut. Fakat bence filmin sonu rüya ve elinde artık yüzük olmaması, karısını tamamen iç dünyasından atabilmesine bağlı. Karısıyla bağlantısı koptuğu için yüzük yok oldu. Çocuklarının üzerinde hep hayallerinde düşündüğü elbiselerin olması da filmin sonunun rüya olduğu görüşünü güçlendirmekte. Hangi teoriye inanacağınız haliyle tamamen size kalmış..

Filmin izleyicisine mükemmel bir görsel şölen sunduğundan bahsetmeye gerek bile yok sanırım. Zaten herkesin filmin mükemmelliğinden konuştuğu bir ortamda filmi tekrar tekrar övmeye gerek olmadığını düşünüyorum. Kendi fikrim de filmin mükemmele yakın bir film olduğu yönünde fakat insanların filmin diğer yönlerini de görmesini isterim.

Film gösterime girdikten bir süre sonra, hakkında çalıntı olduğuna dair iddialar yükseldi. Denilenlere göre Christopher Nolan filmi 2004 yılında çıkan bir Donald Duck çizgi romanından almış. İlgili makaleyi buradan, ilgili çizgi romanın tamamına ise buradan ulaşabilirsiniz.

Film karışık bir film, iç içe rüyalar falan var ya bir çok insan rahatça takip edemediğinden yakınıyor. Böyle Çok Hücreliler için mükemmel bir timeline mevcut. Anlayan anlamayan herkesin bir göz atmasını tavsiye ediyorum.. Timeline'a buradan ulaşabilirsiniz..

Unutmadan, filmde minibüs kovalamacasının olduğu ilk rüyada yağmur yağmasının sebebinin Yusuf'un çişinin gelmiş olması olduğunu da eklemekte fayda var :) Bence hoş bir ayrıntıydı fakat altyazıları okurken kaçırmış sanırım bazıları..

Filmin fragmanına pek ihtiyacınız kalmadı bu kadar şeyi okuduktan sonra :) O yuzden sizi kamera arkası görüntüleriyle başbaşa bırakıyorum. İyi Seyirler..



12 Ağustos 2010 Perşembe

Shawn Farquar

Shawn Farquar, 1962 doğumlu ve çeşitli sihirbazlık dallarında çok ciddi ödüllerin sahibi biri.. Geçenlerde bir videosu düştü elime ve gerçekten gözlerimi alamadım.. İzlerken de "nası ya?" oluyorsunuz fakat özellikle sonu gayet imkansız bir şeye benziyor =) Farquar'a bu videosunda Sting'in meşhur şarkısı Shape of My Heart eşlik ediyor. Kendisinin de dediği gibi eğer şarkıyı biliyorsanız bir sonraki hareketi biliyorsunuz demektir..



Not: Pazartesiye kadar birşey yazamayacağım çok hücreliler çünkü A.D. tatile kaçar.. Her zaman cokhucreli@hotmail.com adresinden mail atabilirsiniz benimle iletişime geçmek isterseniz.. Görüşmek üzereee =)

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Yaşamaya Dair


Nazım Hikmet Ran'ın bir şiiri bu.. Yaşamaya Dair.. Çok güzel, çok hoş, çok doğru bir şiir. Fazıl Say'ın muhteşem piyano seslerine bir de Genco Erkal eşlik edince bu şiiri okumak için, ruhunuzu okşuyor adeta şiirin akıp giden dizeleri.. İlgili videoyu aşağıdan izleyebilirsiniz..











Yaşamaya Dair

Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi mesela,
Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
Yani o derecede, öylesine ki,
Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
Yahut kocaman gözlüklerin,
Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
İnsanlar için ölebileceksin,
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
Hem de en güzel en gerçek şeyin
Yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Yaşamak yanı ağır bastığından.

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
Yani, beyaz masadan,
Bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
Biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
Hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
Yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
En son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
Diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
Yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
Fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
Belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,
Yaşımız da elliye yakın,
Daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
İnsanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
Yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
Hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

Bu dünya soğuyacak,
Yıldızların arasında bir yıldız,
Hem de en ufacıklarından,
Mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
Yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
Hatta bir buz yığını
Yahut ölü bir bulut gibi de değil,
Boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
Zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
Duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...




10 Ağustos 2010 Salı

Star Wars: The Force Unleashed 2


Bugünkü konumuz PlayStation tutkunlarının çok büyük bir kısmını yakından ilgilendiriyor.. Hatta milyonlarca Star Wars hayranı için de bu oyunun büyük önemi var. Çünkü ilk oyun, aynı adı taşıyan kitaptan alıntıyken bu defa Lucas Arts karşımıza hiç bilinmedik bir senaryoyla çıkıyor..

Star Wars: The Force Unleashed'i oynayanlar bilirler, oyunun sonunda -basite indirgemek gerekirse- iyiyle kötü arasında bir tercih yapıyorduk ve de tercihimize göre alternatif sonlardan biriyle bitiyordu oyun. Yeni gelen oyun ise bu iki sonu da tam anlamıyla takip etmiyor çünkü bir sonda ölüyorsunuz, diğerinde ise yeni darth vader oluyorsunuz.. Fakat yeni oyunun fragmanından da anlayabileceğimiz gibi zincirlerle bağlanmış bir biçimde buluyoruz kendimizi. Ayrıca fragmanın sonunda herkesi çok ilginç bir sürpriz de bekliyor..

Görsel olarak kendini zaten olması gerektiği gibi çok geliştirmiş olan Star Wars: The Force Unleashed 2, aynı zamanda oynanabilirliği de hayli artırmış. Bu değişikliklerin içerisinde en göze batanları ise çift elle lightsaber kullanabilme özelliği, force fury modu( God of War'daki gibi bir mod olacak diye tahmin ediyorum), çok daha fazla kombo çeşidi, Tie-Fighter kullanabileceğimiz oyun içi bir bölüm ve de mind-trick (düşmanın zihnini kontrol edebilme özelliği)..

Pain Unleashed, Truth Unleashed, Fury Unleashed, Anger Unleashed sözleriyle sizi karşılayan oyunun bence son derece başarılı olan internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz..

Oyun içi fotoğraflardan oluşan slayt gösterisini ve oyunun fragmanını -ki fragmanı bence tek kelimeyle inanılmaz..- aşağıda bulabilirsiniz. Resimleri detaylı incelemek isteyen Çok Hücreliler buraya tıklayabilirler.

Son olarak oyunun 26 Ekim'de raflardaki yerini alacağını belirtmekte fayda var. Kendi adıma konuşmak gerekirse, sabırsızlıkla beklediğim oyunlardan biri..






9 Ağustos 2010 Pazartesi

Like Only a Woman Can


Brian McFadden adında bir şarkıcı seslendirmektedir "Like Only a Woman Can" şarkısını.. Aynı zamanda şarkının söz yazarı da kendisidir. Hayatının en kötü döneminde, her şey darmadağın olmuşken hayatına girip, kendisine çeki düzen veren sevgilisi Delta Goodrem için yazmış Brian McFadden bu şarkıyı ve de sevgilisine adamış.. Aynı zamanda geçmişteki hatalarımı kabul edip geleceğe ümitle bakmasını da sağlamış bu şarkı.

2007 yılında, sanatçının ikinci albümü olan Set in Stone'un içerisinden bir single olarak yayınlanmış bu parça.. Yayınlanır yayınlanmaz da İrlanda'da birinci pozisyona yerleşmiş.

Şarkı bence çok ama çok güzel. Sözleri ise bir o kadar anlamlı. Her Çok Hücreli'nin hayatına böyle biri girmesi dileklerimle..

Klibini youtube dan bulabildim. Eğer youtube'a giremiyorsanız buraya tıklayarak da şarkıyı dinleyebilirsiniz.

Şarkının klibini ve sözlerini aşağıda bulabilirsiniz..,

I wasn't perfect
I've done a lot of stupid things
I'm still no angel
I wasn't looking for forgiveness
Wasn't laid out by my pride
Shocked by her attention
And someone signed me up for love
I didn't want it
And now I can't live without it

She changed my life
She cleaned me up
She found my heart
Like only a woman can
She pulls me up
When she knows I'm sad
She knows her man
Like only a woman can

She's kind of perfect
She's kind of everything I'm not
Yeah, she's an angel
And it's amazing how she's patient
Even more at times I'm not
She's my conscience
And who decided I'd be hers
I wanna hate them
Cos now I can't live without her

She changed my life
She cleaned me up
She found my heart
Like only a woman can
She pulls me up
When she knows I'm sad
She knows her man
Like only a woman can

Like only a woman can
And who decided I'd be hers
I wanna hate them
Cos now I can't live without her

Oh, and she changed my life
She cleaned me up
She found my heart
Like only a woman can
She pulls me up
When she knows I'm sad
She knows her man
Like only a woman can

Like only a woman can
Like only a woman can
Like only a woman can


8 Ağustos 2010 Pazar

Psikolojik Oyunlar


Herkesin herkes üzerinde küçük ya da büyük etkisinin olduğu yadsınamaz bir gerçek. Çoğu insan farkında olmadan karşısındakini etkileme metodlarını kullanırken, bir kesim ise eğitimli ve bilinçli bir şekilde karşısındakini etkilemeyi başarıyor.

Birini etki altında bırakmanın en etkili yolu ise etkilemek istediğimiz insanın duvarlarını yıkarak, vermek istediğimiz mesajı o insanın bilinçaltına yerleştirmek. Bunu en iyi biçimde yapmak ise kişiyi aşırı yüklemekten geçiyor. Peki bu aşırı yükleme dediğimiz şey nasıl olur? Hakan Mengüç aşırı yüklemeyi şu şekilde özetliyor..

"Mesela yanımdaki birini ayağa kaldırsam ve “200′den geriye üçer üçer sesli biçimde saymanı ve sen bu sayıları sayarken ben de senin omuzlarından tutup seni etrafımda döndüreceğim” dersem ona aşırı yükleme yapmış olurum. Çünkü tüm temsil sistemlerini harekete geçirmiş olurum, 100′den geriye üçer üçer saymak için zihninde canlandırma yapar, (görsel) aynı zamanda bunu yüksek sesle söylediği için işitsel temsil sistemi de meşguldür ve son olarak ben omuzuna dokunup onu etrafımda döndürerek dokunsal temsil sistemini meşgul etmiş olurum.

İşte kişi burada aşırı yüklenmiş olur ve benim söylediğim diğer bütün sözler direk bilinçaltına gider. (gevşeyeceksin, şunu yapacaksın vs. vs.)

Bazı satıcılar bunu bilmeden yapar. (bazıları da bilerek) Karşınızda sürekli konuşur, bir ondan bir bundan bahseder artık sonunda onu anlayamaz bir duruma gelirsiniz ve alırsınız..

Geçende bir ayakkabı boyacısı resmen bana aşırı yükleme metodunu uyguladı. “Kardeş bakar mısın? Sigaran var mı?” diye lafa bir girdi, sonra bla bla o konudan bu konuya ordan kardeşine ordan ‘ben aslında ayakkabı boyacısı değilim de, annem hasta’ vs. vs. Eğer ben uyguladığı yöntemi bilmeseydim ve yüzünde açıkça görülen yalan ifadelerini yakalayamasaydım kandırılabilirdim."


Aşırı yüklemenin aşağıdaki videoda bir örneğini bulabilirsiniz. Derren Brown adlı mentalist, rastgele seçtiği bir kişinin göz göre göre saatini, cüzdanını ve kravatını çalmasına rağmen çocuk hiçbir şeyin farkına varamıyor.

Derren Brown'un linkinden ise konuyla ilgili çeşitli kaynak ve makalelere ilgilenenlerin ulaşması mümkün..

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Lion Man


Kevin Richardson'ın lakabı bu: Lion Man.. Gerçi Lion King veya Lion Guy da diyen bir kesim mevcut kendisine.. Sanırım dünyada bu lakapları daha fazla hakeden herhangi biri yok. Çünkü Kevin Richardson, 1 yaşından büyük tüm kedigillerle "kanka" olabilmeyi başarabilen çok özel biri. Üstelik de hayvanat bahçesine kapatılmış veya ehlileştirilmiş olanlarla değil. Doğal ortamda karışıyor aslanların, sırtlanların arasına.. Onlarla oyunlar oynuyor, elini kolunu ağızlarına sokuyor, onlarla uyuyor, onları kaşıyor.. Kısacası onlardan biri, bir aslan oluyor.. O kadar güzel zaman geçiriyor ki onlarla, Richardson'ı kıskanmamak, onun yerinde olmayı dilememek mumkun değil..

Bu çok özel adamın internetten bazı pozlarını buldum siz Çok Hücreliler için. Aşağıda slayt gösterisi biçiminde de izleyebileceğiniz resimleri tek tek incelemek istiyorsanız buraya tıklayabilirsiniz..



Ayrıca merak edenler için 7 dakikalık bir videosunu da paylaşıyorum ki doya doya izleyin.. Hayran kalacaksınız..



6 Ağustos 2010 Cuma

Lost


Efsane statüsüne ulaşmış olan Lost'un, bu statüsünü kendi elleriyle darmadağın edip hayran kitlesini hayal kırıklığı içinde bırakmasının üzerinden yaklaşık 2 ay geçti. Bu sefer ise, bu bağımlılık yaratan seri DVD baskılarıyla karşımızda olacak. Hem 6.sezon DVD'si hem de 6 sezonun tümünü içeren Box Set'leri 24 Ağustosta Amerikada raflardaki yerini alacak.

Amazon.com
dan bu DVD leri almak isteyen veya baskıları incelemek isteyenler aşağıdaki ilgili linklere tıklayabilirler.




Season 6 - Blu-Ray

Season 6 - DVD

Complete Collection

DVD Release - USA (38 Disks)

Blu-Ray - USA (36 Disks)
DVD - UK (38 Disks)


Peki bu DVD baskılarında ekstra olarak ne var? Setlerden resimler, oyuncularla röportajlar, yazarlarla söyleşi gibi bilindik ve pek cezbetmeyen ekstralara içinde zaten var. Lost hayranlarını asıl ilgilendiren şey ise 12 dakikalık ekstra bölüm olmalı. Bu 12 dakikalık ekstra bölümün adı "The New Man in Charge". Bu bölüm, 6.sezonun sonunda Jack'in Hurley'e bıraktığı adayı yönetme görevini, Hurley ve Ben'in nasıl idare ettiklerini ve neler yaptıklarını anlatacak.

Bu ekstra bölümün sneak peak i ise geçen gün yayınlandı. Merak edenler aşağıdaki videodan izleyebilirler..

11 dakika 56 saniye suren tum bolumu ise facebook sayfamızdan izleyebilirsiniz.. Facebook sayfamıza buradan ulaşabilirsiniz..







5 Ağustos 2010 Perşembe

Lieken Urkorn

Reklamları çok ciddiye alırım ben. Yaratıcı reklamlar kadar takdir ettiğim, izleyenleri ise salak yerine koyup iki aptal espriyle işi götürmeye çalışan kalitesiz reklamlar kadar da nefret ettiğim şey yoktur. Reklam dediğimiz şeyin kalitesi, kendisine verilen kısacık zaman diliminde beynimize işleyebilecek olmasıyla ölçülüyorsa, izleyiciyi aptal yerine koymayıp yaratıcı fikirlerle onların karşısına çıkan reklamların kalite basamaklarında üst sıralarda olması gayet normaldir.

Lieken Urkorn diye bir ekmek firması reklam yapmış. Basit, düz, herkesin anlayabileceği gibi, akıcı yani çok ama çok başarılı.. Reklamı aşağıdan izleyebilirsiniz..

Vidivodo.com :   Etiket:

3 Ağustos 2010 Salı

Bed Intruder Song

The Gregory Brothers adındaki internet sitesinden bir video yolladı gecen gun bir arkadasım. Bu Gregory Brothers gitmiş, WAFF adındaki bir haber kanalının, uyanınca yatağında yatan bir tecavüzcü goren kadınla ve ailesiyle yaptığı röportajı şarkıya çevirmiş... Benim gördüğüm en başarılı remixlerden =)

Orjinal haber videosunu izledikten sonra remixi izlemenizi tavsiye ederm. Böylece şarkıya daha hakim olmanız mumkun..

Bu arada kafa sallayışlarına bitiyorumm =))

Orjinal:



Remix:

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Bekleyen ve Beklenen


Necip Fazıl Kısakürek'in şiirleridir bunlar. Birbirlerine cevap olarak yazmıştır belki şair, ya da tamamlaması için.. Kim bilir..

Beklenen ve Bekleyen... Hayat zaten bu ikisi üzerine kurulmuştur aslında. İnsan kendine göre hep birilerini bekleyen olur.. Fakat bizim için bekleyen biri de olduğu gerçeğini yani beklenen konumuna geldiğimizi hiçbir zaman göremeyiz.

Beklenen olup mutlu olacağımıza, bekleyen olur hayata kuseriz..

Blogumuzu bugun usta şaire bırakıyoruz..


Bekleyen


sen kacan bir urkek ceylansin dagda,
ben peşine duşmüş bir canavarım!
istersen dünyayı çağır imdada;
sen varsın dunyada, bir de ben varım!

seni korkutacak geçtiğin yollar,
arkandan gelecek hep ayak sesim.
sarıp vücudunu belirsiz kollar,
enseni yakacak ateş nefesim.

kimsesiz odanda kış geceleri
için ürperdiği demler, beni an!
de ki; "o"dur sarsan pencereleri,
de ki; rüzgar değil, "o"dur haykıran!

göğsümden havaya kattığım zehir,
solduracak bir gül gibi ömrümü.
kaçıp dolaşsan da sen şehir şehir,
bana kalacaksın yine son günü.

Ölürsün...kapanır yollar geriye;
ben mezarda sırdaş olur beklerim.
varılmaz hayale işaret diye
toprağında bir taş olur beklerim...



Beklenen


ne hasta bekler sabahı,
ne taze ölüyü mezar,
ne de şeytan bir günahı,
seni beklediğim kadar.

geçti istemem gelmeni,
yokluğunda buldum seni;
bırak vehmimde gölgeni,
gelme, artık neye yarar?

1 Ağustos 2010 Pazar

Kadınları En Güzel 10 Şehir


Dünya çapında yapılan bir ankete göre hangi şehirlerde yaşayan kadınların daha çekici ve güzel olduğu bulundu. Evet Çok Hücreliler, işte dünyanın en güzel kadınlarının toplandığı ilk on şehir.. ( Türkiye tabiki yok =) )






10. Amsterdam, Hollanda

Hollandalı kadınlar bir çok açından şaşırtıcıdır. Modayı sıkı takip ederler. Abartısız, eğlenceli ve güzeldirler. Erkeklerin uzun zaman boyunca beraber olmak isteyebileceği kadınlardır.

9. Tel Aviv, İsrail

İsrail dünyadaki en iyi görünüşe sahip kadınların olduğu diğer bir ülkedir. Belki de İsrail’in bu özelliği, yeşil gözlü çekici kadınların burada yaşamasından dolayıdır. Kim bilir?


8. Montreal, Kanada

Fransa’nın mükemmel tadı ve Kanada’nın müsait konumu... Montreal kesinlikle en güzel kadınların dolu olduğu şehirlerden biri. Moda ile yakından ilgili birçok üniversiteli, kolejli kadınlar var. Vücutlarına ve kendilerine gereken özeni çok iyi gösteriyorlar. Uluslararası arenada aşk dili olarak kabul edilen Fransızcayı konuşması da bu bölgede yaşayan kadınların en olumlu özelliklerinden bir tanesi.


7. Caracas, Venezuela

Kayıtlara göre Venezuela en çok dünya güzeli tacını alan kadının olduğu ülke. Özellikle başkent birçok güzel kadınla dolu. Öyle ki; başkent Caracas’ta yaşayan kadınlar Brezilyalı kadınları en sıkı rakipleri olarak görüyorlar.


6. Moskova , Rusya

Rusya en iyi kadınların olduğu bir ev gibidir. Bu sadece onların uzun sarışın ve mavi gözlü olması gibi klasik bir hikayeden kaynaklanmıyor. Onları daha da çekici kılan özellik hiç kuşkusuz arkadaş canlısı olmalarıdır.


5. Los Angeles, Kaliforniya

Los Angeles kadınlarını tarif etmek isterseniz, kendinizi kelimelerin tükendiği bir denizin içinde bulursunuz. Los Angeles kadınları görebileceğiniz diğer kadınlardan başka bir seviyededir. Sanki ABD’nin bütün güzel insanları burada toplanmıştır. Bütün harika insanların yaşamak ya da çalışmak için bir araya geldiği bir yerdir.


4. Varna, Bulgaristan

Bulgaristan herhangi bir uyuşturucu yasasının olmadığı, ucuz votkasıyla meşhur, sahillerinde mekanik boğaların ve su kaydıraklarının yer aldığı ve sınırsız doğal güzelliklere sahip bir ülkedir. Buradaki kadınlar vücutlarına büyük bir özen gösterirler. Çekicilik ve güzellik buranın kadınlarında bulunan en önemli özelliktir.


3. Buenos Aires, Arjantin

Buenos Aires’in kadınları kendileriyle barışık doğal ve güzel kadınlardır. Bu şehirde neredeyse her kadın keşfedilmeyi bekleyen bir maden gibidir. Partiler, efsanevi barlar, eğlenceli ve güzel insanlarla dolup taşmaktadır.


2. Kopenhag, Danimarka

Kopenhag kadınları dünya üzerinde en kolay yaklaşabileceğiniz kadınlardır. Bunun yanında seks konusunda da diğer birçok ülkeden çok daha özgürdürler. Bara gidip bir iki kadeh içmek için hiç tereddüt etmezler. Oldukça da güzel kadınlardır.


1. Stockholm, İsveç
Stockholm’deki her kadın hayret verici güzelliğe sahiptir. Stockholm kadınları kendilerini ve çevresindekileri nasıl eğlendirmesi gerektiğini çok iyi bilir. İyi eğitimli ve arkadaş canlısıdır. Eğer imkanınız varsa İsveç’i mutlaka ziyaret etmelisiniz!


Şehirlerde yaşayan örnek kızları aşağıdan 10 dan 1 e doğru sıralanmış bir biçimde slaytlardan görebilirsiniz. Ya da tek tek incelemek istiyorum diyorsanız buraya tıklayabilirsiniz.

31 Temmuz 2010 Cumartesi

Sorcerer's Apprentice


Sorcerer's Apprentice, uzun metrajlı bir Hollywood yapımı. 111 dakika uzunluğundaki filmin, yapımcı studyosu ise Walt Disney. Filmin 21.45 seansına Kuşadası Cinemarine sinemalarında gittim. Cinemarine, orta halli bir sinema salonu. Ses sistemi cok kaliteli değil, aynı zamanda perde buyukluğunun de cok yeterli olduğunu söyleyemem.

Filme gelirsek.. Filmin afişine bakarsak başrolde yeni nesil oyunculardan Jay Baruchel ile son yaptığı filmlerle hayran kitlesini yavaş yavaş kaybetmeye başlamış usta aktör Nicolas Cage var. Bana filmin ilginç gelen politikalarından biri de bu.. Çünkü filmde Alfred Molina ve Monica Bellucci gayet uzun bir sure de rol almalarına rağmen bu iki usta oyuncunun ne film afişinde ne promosyonlarda adları geçmiyor..

Film geçmiş çağlarda geçen ve göze gayet hoş gelen bir açılış sahnesiyle başlıyor. Konumuz ise Dave (Jay Baruchel) adlı genç oğlanımızın bir sihirbazla tanışıp, belli sebeplerle tanıştığı sihirbazımız olan Balthazar Blake'in (Nicolas Cage) Dave'i dünyayı kurtarmak üzere yetiştirmesi olarak özetlenebilir.. Zaten genel olarak filmde göze hoş gelme konusunda bir sıkıntı olmamasına rağmen, birçok mantık hatası göze batıyor. Özellikle filmin son 15 dakkası çöp...

Garip bir biçimde filmi ucuzlaştırma çabaları mevcut filmde. Sanırım kadroyu yıldız oyuncularla doldururken çok fazla para harcamışlar ki senaryoda ufak hinlikler yapıp masrafı azaltmaya calısmıslar. Araba takip sahnesi var filmde mesela, bu sahnenin sonunda çakallık yapmasalar parçalamaları gereken araba Mercedes SLS AMG (fiyatı 400 bin Euro civarı), fakat bizim çaylak büyücü karşı tarafa hurda buyusu yapmak isterken o da ne kendi arabasına yapıveriyor ve 1973 model saçma sapan bir arabaya donusturuyor guzelim Mercedes'i ve işte bu araba parçalanıyor.

Filmde, macar aynası hariç, yaratıcı büyü namına bir şey bulmak zor. Filmin sonundaki otomatiğe bağlayan plazma toplarını ise konuşmaya bile değmez.. Öte yandan komik/yaratıcı olan başka filmlere göndermeleri filmde sık sık görüyoruz..

Yazın sıcağından bunalmış ve klimalı bir yer arayan, otururken de sıkılmayayım onumde bişiler oynasın diyen Çok Hücreliler'in gidebileceği bir film.. Fakat kimsenin beklentiyle gitmemesinde yarar var.

Bu satırlar yazılırken IMDB puanı 6.3/10 olan filmin Çok Hücreli puanı ise 6/10..

Filmin fragmanını ise aşağıdan izleyebilirsiniz...



30 Temmuz 2010 Cuma

Clazziquai Project - Speechless



Bu şarkı, sevgilisinin elini tutup gözlerine bakıp onu öpmekten başka hiçbirşey düşünemeyen, aşık olmuş tüm Çok Hücreliler için..










Clazziquai Project - Speechless



Your skin your breath and I touch you with your thousand memories
and I feel your song smoothly into my ears can't take my eyes away from you

I'm speechless I gotta get to you and take your hands and kiss
I'm so sad and blind I feel no goal and where is my soul and sense
I'm speechless I gotta get to you and take your hands and say
I'm so lost but feel I make no sense and still cannot do anything

You live without me and then my pain deep into my body and soul
and I cry so loud to send my mind away please wake up and then take my hand

I'm speechless I gotta get to you and take your hands and kiss
I'm so sad and blind I feel no goal and where is my soul and sense
I'm speechless I gotta get to you and take your hands and say
I'm so lost but feel I make no sense and still cannot do anything


Şarkıyı hemen aşağıdaki play butonuna basıp dinleyebilirsiniz..



Şarkının herhangi bir klibi yok, fakat yine de ben video olarak dinlemekten zevk alırım arkadaş diyenler buradan youtubedaki videosuna ulaşabilirler..

29 Temmuz 2010 Perşembe

Aşırı Yükleme


Not: Alıntı Değildir. Kaynak Göstermeden kullanılamaz.. tuana B.

İnsanlar da bilgisayarlar gibi aşırı yükleme olduğunda yani kaldırabileceklerinden fazla işlemlere, gerekli gereksiz programlara maruz kaldıklarında çökerler mi?

Kesinlikle evet..

Bilgisayara gereksiz programlar yüklersin ya, hayatına da gereksiz insanları..

Bilgisayarını korumasız bırakırsan, güvenlik ağı delinir ve virüs girer. Kendi duvarını indirdiğindeyse tehlikelere açık olursun ve bazı insanmış gibi duran fakat olmayan virütik insanlar da hemen saldırırlar sana..

Bilgisayarında lisansını yenilemen gerektiği gibi, kendi kendini de yenilemen bu yüzden şarttır..

Ara sıra program ekle/kaldır da olduğu gibi, beyninin içinde ki ekle/kaldır butonuna basman gerekir ki gereken kişi ve olaylar upgrade edilsin, diğerleri dogru çöpe gitsn!

Formatsa bilgisayarına olduğu gibi aşırı yükleme durumlarında sana da yararlı olabilir. Yapmasını bilmiyorsan ve bir bilgisayarcı çağırmaya üşeniyorsan, resetleme bile rahatlamana yardımcı olabilir.. Fresh start kilitlendiğin her anda daimi iyi gelir :)

Ekstra hard drive alınca bilgisayarını yedeklediğin gibi, kendini de yedekleme ihtiyacı duyabilirsin. Fakat rahat rahat kullanabileceğin bir gündelik kullanım alanım olsun derken, aralıksız yükleme yaptığın beynin ve fizyolojin pes edebilir. Bu durumda senin hard drive ın alkoldür. Orda olduklarını bildiğin ve seni rahatsız eden dosyalar her zaman vardır ama genelde bunları seni etkileyebilecekleri yerde taşımazsın, pek çift tıklamazsın bunlara yani.. Kullanmak istediğindeyse usb girişine takarsın, kullanırsın. İstemezsen hard drive'ın içinde kullanıma hazır bulunurlar, orda olduklarını bilir ama yokmus gibi davranırsın..

Geri dönüşüm kutusunnun bir tık uzağındasın. Özledin mi bi kalemde sildiklerini? Bir tıkla 'geri yükle' butonu karşında!.. Aynı bilgisayar gibi şu zihin, sanki bi düşünce kıpırtısıyla tüm istediğin eski şeyleri bütünüyle hafızana geri kazıyabiliyorsun..

Tam tersi; silmek istiyorsun? 'bu ögeyi geri dönüşüm kutusuna göndermek istediginizden emin misiniz?' yazısını okumadan tamam diyeceksin. Çünkü bilgisayara ona verdiğin komutları sorgulamaz, ama zihin sorgular!

Yavaşlarsın..Senden bir şey yapman istendiğinde daha da yavaşlarsın.Hem bünyedekiler, hem yeni gelen ültimatomlar zihnini, beynini yorar..Sıfırlamak istersin kendini..Yenilemek..Yeni bi sürümle gözünü yeni bi güne açmak..Senden daha hızlı işlemcileri kıskanırsın..Daha fazla GB'a sahip olanları..Zorlarsın kendini..Ama o da ne! Sigara paketlerinin üzerindeki resimlerden, yazılardan farksızdır duruşun, bakışın, sözlerin.. Şimdi daha da yavaşlamıştır her şey..

Baktın olmuyor..Kapat şu bilgisayarı, kapanamayacak kadar yavaştır artık ya hadi neyse.. E fişini çek, pilini çıkar, bir şeyler yap ama kapat! Eski bulunduğun yerde ne varsa hepsini sıfırla! Başla bir yerden!

Önce oturum kapatılıyor yazacak, hatta sonradan açmak istediğinde; oturum düzgün kapatılamadığı için windows u nasıl başlatmak istiyorsunuz diye bir yazı çıkacak karşına.. Ya güvenli modu seçip gri renkli hayatı seçeceksin, ya normal olarak başlatı seçip eski monotonluğuna geri döneceksin, ya da..

Ya da bütün hayatını, olan biten her şeyini koruyup sakladığın, atmaya kıyamadığın neyin varsa bir kere bile düşünmeden çöpe atacaksın. Yenisi mi?

Sen iste, gelir..

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Californication


Çok garip bir dizi bu dizi Californication.. Yani gunlerdir dogru kelimeleri secemiyorum bu diziyi sizlerle nasıl paylaşayım diye düşünürken. Aşkı anlatıyor desem tam değil, anlatmıyor desem hiç değil. Seks uzerine kurulu desem dogru gibi gozukuyor fakat aslında o kadar dolu bir dizi ki bu, boyle bir sınıflandırma yapmaya içim elvermiyor. Gerçek hayattan bir kesit desem o da değil. Ünlü olmak desem, yazarları anlatıyor desem.. Hiçbiri değil. Olmuyor işte bu dizi hiçbir kategoriye ne yazık ki girmiyor. Sanırım en iyi şöyle özetleyebilirim diziyi: Hank Moody...

X-Files'da ünlenen oyuncu David Duchovny'nin hayat verdiği Hank Moody işte tam böyle ortada kalmıs bir adamdır aslında. Umursamaz, vurdumduymaz gozukse de eski karısına baglılıgını hala koruyan, bir o kadar da cocuguna inanılmaz deger veren mukemmel de bir babadır. Yazmaktan cok da haz etmeyen ama yazmadan da duramayan dolayısıyla yazar olan, kitabının filmi cekilince milyon dolarlar içerisinde yuzmesine rağmen yine de film dogru duzgun cekilmediği için gururuna yediremeyecek kadar gururlu olan garip bir adamdır bu Hank Moody.

3 sezonunu dolduran bu efsane dizi 10 Ocak 2011'de tekrardan sevenleriyle buluşmaya hazırlanıyor.. 3. sezon finalinde çok zor bir halde bıraktığımız Hank'in başına gelecekleri meraklar bekliyoruz. Diziye yeni başlamak isteyen Çok Hücreliler için ise Ocak ayına kadar dizinin ilk 3 sezonunu izleyip yetişmelerini şiddetle tavsiye ediorm..

Dizinin best of videosunu aşagıdan izleyebilirsiniz..

27 Temmuz 2010 Salı

Titanic 2


Evet yanlış okumadınız Titanic 2 diyorum.. Şaka gibi değil mi? Yıllarca dalgası geçildi, yıllarca fanları tarafından komik trailerları hazırlandı, yıllarca hadi ordan denip umursanmadı.. Ama ilginç bir biçimde Titanic 2, 24 Ağustos günü raflardaki yerini alıyor. Yalnızca DVD olarak çıkacak filmin bence beyazperdeye yansımaması ise biz sinemaseverler açısından büyük şans..

Yani batmış bir geminin bile devam filmini çekebiliyorlar, bitmiş bir hikayenin bile bir şekilde adını kullanıp uzerinden prim yapıyorlar ya olacak iş değil çok hücreliler ya.. Çok komik şu film sektörü ve hollywood, çok!!

Başrollerini Bruce Davison ve Brooke Burns'un paylaştığı filmde, bu sefer Titanic'in başına bir tsunami musallat olacak.. Yaratacılık inanılmaz değil mi? Bu adamlar bu fikri bulmak için milyon dolarlarca para alıyorlar, yazık..

Filmin fragmanını alttan izleyebilirsiniz..



25 Temmuz 2010 Pazar

Aşka ve Terke Dair


Bugün Çok Hücreli Yaşam'da sözü Can Dündar'a bırakmak istiyorum.. Bu yazı, hayatımın bir döneminde kendimi özdeşleştirdiğim ve bana yoldaş olan satırları içeren çok özel bir yazıdır benim için..












Aşka ve Terke Dair


Bazen öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki, ne sevebilir, ne terk edebilirsiniz.

Kör kütük bağlanmışsınızdır aslında...

En güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır; iç çekişmelerinizin müsebbibi, yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur.

Gözyaşlarınızda, bilinçaltınızda, kahkahanızdadır. Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak...

Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve nihayetsiz;

"Ölmek var, dönmek yok"tur.

* * *

Lakin gün gelir anlarsınız; içten içe bir şeylerin kanadığını...

Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya... Şurasından, burasından eleştirmeye koyulursunuz:

"Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa..."

Başkalarını örnek göstermeye, "Bak onlar nasıl yaşıyor" demeye başlarsınız.

Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız. Aşkınızın gözü kör değildir artık, yanlışını görür düzeltmek istersiniz. "Eskiden böyle miydi ya.." diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirinin kapısı; açıldıkça, bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltından...

Böyle süremeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz.

O, sevgisizliğinize yorar bunu... İhanete sayar. Tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür.

"Ya sev böyle ya da terket" diye gürler...

* * *

Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlığı ışıtan o rüya, bir kabusa dönüşür birden... Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size... Hoyrattır, bakmaz yüzünüze...

Zehir akar dilinden, konuşturmaz, suçlar, yargılar mahkum eder.

Mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı, siler sizi defterden...

"İyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için..." dersiniz, dinletemezsiniz. Ayrılırsanız yaşamayacağınızı bilirsiniz, lakin böyle de sevemezsiniz.

İhanetten kırılmşıtır kaleminiz; severek, terk edersiniz...

* * *

"Madem öyle..."nin çağı başlar ondan sonra...

Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep başkalarını seçmiştir, madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde "günah sizden gitmiştir".

Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz.

Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece...

Daha özgür olacağınız limanlara demirlerseniz bir süre... Ne var ki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni... Etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur. Deli kanlılar, eli kanlılar, uğruna ölenler, sırtına binenler sarmıştır çevresini...

Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye...

Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla...

"Bana ne... kendi seçimi" diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre...

Ama sonra... ansızın kulağımıza çalınan bir şarkı ya da kapı aralığından süzülüp gelen bir koku, hatırlatır onu yeniden...

Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder ağlarsınız. Kokusunu özlersiniz; türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi, yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh rakı içmeyi...

Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız, sular kulağına fısıldasın diye...

Dönüp "Seni hala seviyorum" diye bağırmak geçer içinizden...

Dönemezsiniz.

Göremedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.

* * *

Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu, ne onunla olur, ne onsuz...

Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu, hem "Ne olacak sonunda" kuşkusu...

Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz.

Sürünür gidersiniz.

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Saw VII - 3D


Ailemizin seri katili Jigsaw, serinin yedinci filmiyle muhtemelen son kez ve üç boyutlu olarak geri dönüyor..

Saw'un final sahnesini izlediğim an verdiğim tepki aklımdan hiç çıkmaz ve bir çok kişinin de benim gibi olduğundan eminim. Hikayedeki twistler, son sahne ve de artık epik hale gelmiş bir kapanış müziği...

IMDB'den de anlaşılacağı gibi serinin devam filmleri ilk 2-3 filmin mirasını yemekten öteye geçemediler.

Detaylı incelemek istediğiniz filmin üstüne tıklayabilirsiniz..



Saw


Saw II


Saw III


Saw IV


Saw V


Saw VI


Saw VII
'ye gelirsek, film SAW 3D olarak sinemalarda gösterime girecek. Filmin ilk teaser fragmanı dün yayınlandı. Şu an için gösterim tarihi 22 Ekim 2010 olarak açıklanmış filmin fragmanından benim en çok dikkatimi çeken kısım ise, Jigsaw'un tuzaklarının artık halkın içinde gerçekleşmesi ve arka plandaki insanların bazılarının elinde cep telefonu oldugunu ve başkalarının ölümlerini kaydettiğini görebiliyor olmamız.. Buradan sanırım bize verilmek istenen mesaj yine toplumun yozlaşması üzerine olacak gibi duruyor fakat izleyip görmeden yorum yapmamakta tabii ki fayda var.. Filmin dün yayınlanan teaserını aşağıdan izleyebilirsiniz.. Fragmanda Jigsaw'un beni heyecanlandıran sözü ise "Every master craftsman – and all true geniuses – always save their best – for last." İyi Seyirler =)



23 Temmuz 2010 Cuma

Zekeriya Sofrası


Dun yazamadım biliyorum ama çok tatil modundayım şu aralar kusura bakmayın artık çok hücrelilerr =)

Bügün ise benim daha dün öğrendiğim ve çok ilginç(garip!) gelen bir gelenek hakkında sizleri de bilgilendirmek istedim...

Bu geleneğimizin adı: Zekeriya Sofrası.. Size en iyi bu olayı nasıl anlatabilirim die araştırma yaparken, Uludağ Sözlükten glgzli adlı arkadasın çok güzel ve yeterli açıklamasını buldum. Bakın neymiş bu gelenek..

Bu gelenek, Cumhuriyet sonrası Ankara'sında görülmüştür.1930-40'lı yıllarda yaygınlaşmış, günümüze kadar gelmiştir. Adak adama, adağını yerine getirme, yeni dileklerde bulunmak için yapılan bir yemekli toplantıdır. Buradaki yemek, daha çok çerez, yemiş ve yeşilliklerden oluşur. Eski istanbul ve Bursa'da da örneği görülmüştür.

Oralarda geleneğin adı,;Zekeriya Peygamber Sofrası; ya da Peygamber Sofrası adıyla adlandırılır. Geleneğin, yüzyılın başında Hicaz'dan gelen ihtiyar bir kadının eseri olduğu söylenmektedir. Zekeriya Sofrası geleneği, genellikle yalnızca kadınlar arasında yapılır. Fakat genç öğrenci delikanlıların ya da ender olarak kadınlı erkekli gurupların katıldığı sofraların da kurulduğu görülmüştür.

Sofra, dileği yerine gelmiş bir kadın tarafından düzenlenir. Daha çok Şabanı Şerif ayı içinde yapılır. Sofraya komşu ve akraba kadınlar çağrılır. Sofra açılmadan önce, iki rekat namaz kılınır. Namazdan sonra Kur'an-ı Kerim'in 19.Suresi olan Meryem Suresi okunur.

Zekeriya Sofrası, adını Zekeriya Peygamber'den alır. Sofranın özelliği ise, namaz kılınıp Kur'an okununcaya ve sofraya adak mumu dikilinceye kadar, katılanların birbirleriyle konuşmamalarıdır. Yani, susmak ve konuşmamak, sofranın başlıca kurallarındandır.Bu nedenle davete çocukları götürmezler. Zekeriya sofrasının bir diğer özelliği, sofrada 41 çeşit yiyeceğin bulunması zorunluluğudur. Eğer sofra iki kişi tarafından düzenlenirse 82 çeşit tabağın olması gerekmektedir. Sofraya katılanlar bu 41 çeşit yiyecekten tadarlar.

Sofranın ortasında, adağı yerine gelmiş olan ve sofrayı düzenleyen kadının diktiği mum, sonuna kadar yanık durur.Bu mumun yanına, davete gelenler ve adak dileyenler de birer mum dikerler. Bunlar;Eğer muradım olursa gelecek yıl Şaban ayında böyle bir sofra kurmayı ya da;Böyle bir Zekeriya sofrası kurmayı adıyorum; derler. Diledikleri niyet sayısına göre de mum dikerler.

Bazıları, Zekeriya Sofrası'nın dinle ilgili olmadığını söylüyorlar. Fakat, namaz kılınması, Kur'an-ı Kerim okunması, dua yapılması gibi uygulamalar, konunun dinsel yönünü göstermektedir. Sofraya mum yakmak ise dinsel esaslara uymamaktadır.Bir Zekeriya Sofrası Listesi Şöyle:

1)Antep fıstığı , 2)Fındık , 3)Sarı leblebi , 4)Kuru üzüm , 5)Beyaz leblebi , 6)Kuru erik , 7)Dut kurusu , 8)Yerfıstığı , 9) Pestil , 10) Kuru incir , 11)Şeker, 12)Portakal , 13)Mandalina , 14) Ayva ,15) Armut ,16)Muz , 17)Kestane , 18)Hurma , 19)Ceviz içi , 20)Damla sakızı , 21)Vişne kurusu , 22)Kesme şeker , 23)Çikolata ,24)Tepsi böreği , 25)Sigara böreği , 26)Zeytinyağlı dolma , 27)Kuru köfte , 28)Patates salatası , 29)Patates kızartması , 30)Turşu, 31)Bisküvi , 32)Maydanoz , 33)Tere , 34)Roka , 35)Marul , 36)Salatalık , 37)Taze soğan , 38)Havuç salatası , 39)Domates , 40)Tuz , 41)Çörekotu

21 Temmuz 2010 Çarşamba

3D Stereogram

3D Stereogram dediğimiz şeyin Türkçesi aslında hepimizin çok yakından tanıdığı Şaşıbak Şaşır'dan başka bir şey değil. A.D. olaraktan ben, yıllarca bu şaşıbak-şaşırları becerememenin üzüntüsü içerisindeydim ki geçen gece bir anda kendimde hissettiğim son güçle deneyip başardım =) Anlayacağınız oldukça mutluyum =)

İşin güzelliği eskiden gazetelere veya dergilere koydukları bu stereogramlar 2 boyutluyken, ilerleyen teknoloji sayesinde artık yeni nesil stereogramlarımız var ki bunlar 3 boyutlu. Eger doğru açıyı yakalarsanız gerçekten adeta bilgisayar ekranından fırlayıp suratınıza dogru geliyormus gibi bir etki bırakıyorlar.

Bu işi çok iyi beceremiyorum diyenler varsa, nasıl yapılacağını anlatan çok güzel bir alıştırma sitesi buldum siz çok hücrelilere.. Aşağıdaki linkten bu siteye ulaşabilirsiniz.

http://www.amblesideprimary.com


Girdiniz bu siteye, dediklerini yaptınız ve kendinize güveniyorsunuz değil mi? Tamam.. O zaman siz çok hücrelileri şu siteye doğru alalım... Açılan pencereden istediğiniz linke tıklayaraki başlıkta belirtilen nesne veya hayvanı rahatça görebilmeniz mümkün..

3D Stereograms


Bu ustte verdiğim siteden benim birkaç favorimi ise Çok Hücreli Yaşamda paylaşmak istedim.. Alta bu stereogramları kolaylık sırasına göre koyuyorum..

Başarılar =)

Not : Resimlere tıklayarak büyütün ve resimlerin tam karşısından bakın. Yoksa görmeniz zorlaşır.
Not 2: Görmeniz gerekenler sırasıyla: Köpek, 2 Adet Yunus, Gülen bir Kedi






20 Temmuz 2010 Salı

Jeff Buckley - Forget Her


Evet.. Bugun ilk kez Çok Hücreli Yaşam'ın tam ortasından gelen bir şarkı tavsiyesiyle sizlerleyim =)

Jeff Buckley
'in Forget Her sarkısını daha yeni keşfetmeme rağmen çok beğendim. Halbuki bu şarkı sanatçının 2002 yılında çıkarttığı Grace adlı albüme son anda dahil edilmemeye karar verilip, şarkının internetten yayılması uygun görülmüş. Baya geç keşfetmiş oluyorum yani..

Şarkıyı önceden bilenler Çok Hücreliler içinse yapabileceğim bişi yok =) En azından klibini izleyin yahu, valla guzel bak tam uymus sarkıya =)

Şarkıyı fizy.com dan dinlemek isteyenler buraya tıklayabilir..


Şarkının sözleri ise şöyle:

while this town is busy sleeping
all the noise has died away
i walk the streets to stop my weeping
‘cause she'll never change her ways

don't fool yourself
she was heartache from the moment that you met her
my heart feels so still
as i try to find the will to forget her somehow
oh i think i've forgotten her now

her love is a rose pale and dying
dropping her petals and men unknown
all full of wine the world before her
was sober with no place to go

don't fool yourself
she was heartache from the moment that you met her
my heart is frozen still
cause i try to find the will to forget her somehow
she's somewhere out there now

(guitar solo)

oh my tears are falling down as i try to forget
her love was a joke from the day that we met
all of the words all of the men
all of my pain when i think back to when
remember her hair as it shone in the sun
the smell of the bed when i knew what she'd done
tell yourself over and over you wont ever need her again

But don't fool yourself
she was heartache from the moment that you met her
oh my heart is frozen still
as i try to find the will to forget her somehow
she's out there somewhere now

oh
she was heartache from the day that i first met her
my heart is frozen still
as i try to find the will to forget you somehow
cause i know you're somewhere out there right now




19 Temmuz 2010 Pazartesi

Resident Evil: Afterlife


Bu filmi ben uzun zamandır bekliyordum Çok Hücreliler =) Serinin ilk filmi Resident Evil, belki de hayallerimi beyazperdede görmemi sağladığı için, benim çok hoşuma gitmişti. İkinci film Resident Evil: Apocalypse ortalamanın çok uzerinde bir devam filmi olarak göze çarpmış, fakat üçüncü film olan Resident Evil: Extinction ise çok da güzel giden bir serinin içine ağzına yüzüne ehm neyse devam edelim...

Bu filmin önemli olmasını sağlayan 2 büyük nedenden biri de işte bu seriyi nasıl hatırlayacağımız konusu. Bir diğer neden ise bu filmin muhtemelen serinin son filmi olacağı..

Filmlere şu güne kadar getirilen en büyük eleştiriler Resident Evil'ın Video Game fanlarından geliyor. Filmlerde yeteri kadar karakter analizi yapılmadığı, istenilen karakterleri uzun uzun göremedikleri ve oyunlardaki konularla filmin alakasız bir dogrultuda ilerlemesi oyun fanlarının büyük bir kısmının üzerinde durduğu ortak eleştriler olarak göze batıyor.

Ben ise çok fazla Resident Evil oyunu hastası olmadığım için güzel bir aksiyon filminin tadını çıkarmaya çalışanlardanım.. Resident Evil: Afterlife ın beklentilerimizi boşa çıkartmamasını umuyor ve sizi 10 Eylül'de - TR'de vizyon tarihi henüz açıklanmadı- Amerikada gösterime girecek olan filmin fragmanıyla başbaşa bırakıyorum...

Internet bağlantıları iyi olan Çok Hücrelilerin fragmanı HD olarak izlemesini şiddetle tavsiye ediyorum..



Official Movie Site için tıklayınız..


Fotoğraflar için:


Ben resimleri bilgisayarıma indirmek istiyorum ya da daha yakından bakmak istiyorum diyen Çok Hücreliler ise buraya tıklayabilirler...

18 Temmuz 2010 Pazar

Yeni Anayasa Paketi


12 Eylül Referandumunun adım adım yaklaştığı şu günlerde, çoğu Çok Hücreli'nin kafasında yeni anayasa paketinin hayatımıza neler getireceği veya neler götüreceği hakkında soru işaretleri olabileceğini tahmin ettim. Eminim ki Türkiye'de birçok vatandaşımız sırf bu anayasa paketini hazırlayan partiden ötürü körü körüne evet ya da hayır diyecek. Fakat sizce de oyumuzu kullanırken, nasıl bir ülkede yaşayacağımızı belirlerken, neleri kabul ettiğimizi bilmemiz mantıklı değil mi?

Ben de bu konuda duyarlı ve meraklı olan Çok Hücreliler için bir araştırma yapma gereği duydum. İşte Yeni Anayasa Paketi hakkında bazı önemli noktalar..

En geniş özetini yapmak gerekirse; pakette yürürlük maddesi dahil, 3'ü geçici olmak üzere toplam 26 madde var.

Anayasa Taslağı bu haliyle geçerse Ak Parti'nin kapatılması zorlaşacak, HSYK'nın ve Anayasa Mahkemesi'nin yapısı değişecek, Yüce Divan kararlarına temyiz yolu açılacak!..

Teklif, Anayasa'nın 10, 20, 23, 41, 53, 69, 74, 84, 94, 125, 128, 129, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 156 ve 159. maddelerinde değişiklik öngörüyor.


Yani bu ne demek? Hürriyet Gazetesi'nin haberine göre bu değişiklikler en iyi şu somut örneklerle açıklanılabiliyor..

==> VAN SAVCISI SARIKAYA MESLEĞE DÖNEBİLECEK

Değişiklik paketi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından meslekten ihraç edilenlere yargı yoluna başvurma olanağı getiriliyor. Bu konuda herkesin hatırladığı yakın dönemde yaşanmış olay, Van eski Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihracı.Sarıkaya, 9 Kasım 2005'te Şemdinli'deki patlama sonrası meydana gelen olaylar üzerine hazırladığı iddianamede, olaylar nedeniyle tutuklanan astsubay Ali Kaya hakkında "tanırımı, iyi çocuktur" diyen dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile birçok general ve üst düzey subayın da adını iddianameye dahil etmişti. Sarıkaya 2006’da HSYK kararı ile meslekten ihraç edilmişti.

==> TUĞLUK VE TÜRK SİYASETE DÖNEBİLECEK


Anayasa Paketi, partisinin kapatılmasına neden olan milletvekilinin üyeliğinin düşmemesini de öngörüyor. Bu konudaki son örnek, DTP’nin kapatılması. Anayasa Mahkemesi’nin DTP’nin kapatılmasına ilişkin verdiği karar ile, Türk ve Tuğluk, milletvekili sıfatını kaybetmişti. Anayasa değişikliğinin geçmesi halinde, iki eski vekil Anayasa mahkemesine başvurup lehte düzenleme isteyerek milletvekilliklerinin iadesini talep edebilecekler.

==> YAŞ İHRAÇLARI ORDUYA DÖNEBİLECEK


İskender Pala gibi binlerce eski subay ve astsubaya yeniden ordu yolu- Anayasa değişiklik paketinin geçmesi halinde, Yüksek Askeri Şura kararı ile TSK’dan çıkarılanlara da yargı yolu açılıyor. Bu konudaki sembol isimlerden biri de, yazar İskender Pala. Pala, “iki darbe arasında” adını taşıyan kitabında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden hangi gerekçe ve şartlarda ihraç edildiğini, buna karşı verdiği hukuk mücadelesini anlatmıştı.Yeni Anayasa değişikliği ile, İskender Pala durumundaki, ordudan ihraç edilmiş binlerce astsubay ve subay dava açabilecek. Bunlardan durumu uygun bulunanların mesleğe dönmelerinin de önü açılacak. Ancak bu sürecin nasıl işleyeceğine ilişkin, yeni yasal düzenlemeler de yapılması gerekiyor. Yeni yasal düzenlemelerde göreve iade edilecek kişinin hangi rütbe ve kıdemden göreve döneceği, tazminat olasılığı gibi unsurların yer alması gerekecek.

==> KENAN EVREN YARGILANABİLECEK


Pakette, 12 Eylül dönemindeki Milli Güvenlik Konseyi üyeleri ile bu dönemde kurulan hükümetler ve Danışma Meclisi’nde görev alanların yargılanmasını önleyen geçici 15. madde yürürlükten kaldırılacak. Böylece, 12 eylül darbesinin sorumluları, üst düzey yetkilileri için yargı yolu açılmış olacak.

==> POZİTİF AYRIMCILIK GÜVENCEYE ALINACAK


Şehit ailelerine, gazilere, kadınlara, çocuk ve özürlülere daha fazla hak- Anayasa değişikliğinin getirdiği bir başka unsur, “pozitif ayrımcılığın” artık Türkiye Anayasası’nın bir parçası haline getirilmesi. Bu çerçevede, ülkesi için hayatını kaybetmiş şehitlerin ailelerine, iş göremez hale gelmiş gazilere, kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve özürlülere yeni hakların önü açıldı. Bu kesimlere yasalarla tanınacak yeni hakların, Anayasa’nın “eşitlik” ilkesine takılarak, iptal edilmesi olasılığı ortadan kaldırıldı.

==> VERGİ BORCU OLANLAR YURT DIŞINA KAÇABİLECEK!


Yeni değişiklikler ile, kişisel verilerin korunması Anayasal güvenceye alınacak. Daha önce, vergi borcu nedeniyle, bizzat vergi dairesi tarafından yurtdışına çıkış yasağı konulabiliyordu. Şimdi bu konuda, yani yurtdışına çıkış yasağı konusunda karar, sadece hakimler tarafından verilecek.

==> MEMURLAR TOPLU "GÖRÜŞME" YAPABİLECEK AMA GREVE GİDEMEYECEK


Anayasa değişikliği, çalışma hayatında da çok önemli değişiklikler getiriyor. Bundan böyle işçiler, aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olabilecekler. Memurlara ve diğer kamu görevlilerine toplusözleşme yapma hakkı tanınacak, memurlara verilen uyarma ve kınama cezaları yargı denetimine açılacak. Greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu grev uygulanan işyerinde neden oldukları maddi zarardan sendika sorumlu tutulamayacak. Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grevi ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, iş yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişlere ilişkin yasaklar kaldırılacak.


==> ASKERE SİVİL YARGI YOLU AÇILACAK


Askerlere bazı suçlarda sivil yargı yolu açılacak. Siviller, savaş hali dışında askeri mahkemelerde yargılanamayacak.


==> ANAYASA MAHKEMESİNE NORMAL VATANDAŞ BAŞVURABİLECEK


Anayasa Mahkemesi Anayasa değişiklikleri kapsamında, yeniden yapılandırılacak. Halen 11 asıl 4 yedek üyeli Anayasa Mahkemesi, 17 asıl üyeden oluşacak. Cumhurbaşkanı’nın yanı sıra Meclis de 2 üyeyi, Sayıştay Genel Kurulu’nun gösterdiği 3’er aday arasından, 1 üyeyi ise baro başkanlarının avukatlar arasından göstereceği 3 aday arasından gizli oyla seçecek. Mevcut durumda, süresiz (kaç yaşında seçildiğine bakılmaksızın emeklilik yaşı olan 65 yaşına kadar) olan Anayasa Mahkemesi üyeliği 12 yıl ile sınırlandırılacak. 12 yıldan önce yaş sınırını dolduran üye emekliye ayrılacak. Ve en önemli değişiklik olarak; Artık sıradan vatandaşlar da Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilecek. Daha önce sadece mahkemeler, ana muhalefet partisi ya da TBMM’de 110 milletvekili topluca Anayasa Mahkemesi’ne başvurabiliyordu.

==> GENELKURMAY BAŞKANI YÜCE DİVAN'DA YARGILANABİLECEK


Genelkurmay başkanı da, Meclis Başkanı da Yüce Divan’da yargılanabilecek- Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları da Yüce Divan’da yargılanacak. Ancak, dokunulmazlıkları hala devam eden siyasi parti liderleri ve milletvekilleri, ancak milletvekillikleri dolduktan sonra yargılanabilecek!

==> HSYK'NIN DA YAPISI DEĞİŞECEK


HSYK’nın halen 7 olan üye sayısı 22’ye, 5 olan yedek üye sayısı ise 12’ye çıkarılacak. HSYK, 3 daire halinde çalışacak. HSYK’nın mevcut asıl ve yedek üyelerinin görevleri, seçildikleri sürenin sonuna kadar devam edecek.


Bunların haricinde aramızda profesyonel olarak bu konularla ilgilenen Çok Hücreli olabilmesi olasılığını da göz önüne alarak onlarla birkaç link paylaşmak istedim..

Anayasa Paketi'nin Madde Madde Analizi - Dr.İlker Kılıç


Anayasa Paketi'nin Tamamı


Anayasa Değişikliği Karşılaştırmalı Tablosu