31 Temmuz 2011 Pazar

Biyonik Lens

Yanınızda artık bilgi için bilgisayar taşamanızın gerekmediği, herkes hakkında kritik hatırlatma ve kişisel bilgilerin gözünüzün önünde belirdiği, yolunuzu kaybedip GPS kullanmak istediğinizde oklarla nereye gitmeniz gerektiğini gözünüzün önünde gösteren ve bir daha asla "ya bu adamı nerden tanıyordum?" diye kendinize sormanızın gerekmediği bir teknoloji biyonik lens.
Biyonik Lens Örneği

Washington Üniversitesi'nde Babak Parviz ve 2  kişilik bir ekibi tarafından geliştirilmekte olan bu teknolojinin raflarda yer almasına yaklaşık 10 sene var fakat her insanı adeta Terminatör filmindeki teknolojiyle rahatlıkla buluşturabilen biyonik lensler için sabırsızlanmamak elde değil.

Bu yenilikçi teknolojiyi en basit haliyle anlatmak gerekirse, cebinize koyduğunuz ufak bir aparatla lensinizin arasında kablosuz iletişim kurabilmek en zor kısmı. Bunun için özel geliştirilmiş pikseller kullanılacak. Bu pikseller gözünüzle gördüğünüz bilgiyi kablosuz olarak cebinizdeki aparata aktarmakla sorumlu, geri kalan tüm işlemi -bilgi arama, GPS, resim çekme vs.- bu cebinizdeki alet yapacak ve işlemi tamamladıktan sonra bilgileri gözünüzün öönündeki piksellere geri gönderecek. Sonrası zaten sadece piksellerin gözünüzün önünde bir ekranmış gibi davranıp size görüntüyü göstermesinden ibaret.

Bu teknoloji anlatılmaz yaşanır diyerek sizi "Biyonik Lens" canlandırma videosuyla başbaşa bırakıyorum..




(BlackBerry'den videoyu izleyebilmek için buraya tıklayın)

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Write the Future

Cannes Lions Uluslararası Yaratıcılık Festivali
2011 Cannes Lions International Festival of Creativity'de birincilik ödülü almış bu reklam Nike firmasının geçen sene düzenlenen 2010 Dünya Kupası için hazırladığı reklamdan başkası değil..

Ülkemiz televizyonlarında da gösterime giren bu reklamı izleyenler zaten hatırlayacaktır fakat izlemeyenlerin kesinlikle izlemesi lazım. Gerçekten çok başarılı bir reklamcılık örneği..

58 senedir Cannes'da düzenlenen bu festival ise her ülkeden binlerce reklam filmi / afişler ve sloganların katıldığı, tamamen yaratıcılığa göre jürinin ödülün kime gideceğini belirlediği reklam dünyasının en prestijli ödülünün sahibine kavuştuğu bir festival. Daha detaylı bilgi ve ödül alan diğer reklamları da izleyebilmek isteyenler festivalin resmi internet sayfasına buradan ulaşabilirler.

Bu senenin birincisi "Write the Future" adlı reklamı ise aşağıdan izleyebilmeniz mümkün. Ayrıca yarışmaya teslim edilirken yazılmış hakkında kısmını da aşağıdan okuyabilirsiniz..

"Every four years, the keys to football heaven are dangled in front of the international elite. One goal, one pass, one game saving tackle can be the difference between fame and forgotten. What happens on the pitch in that split second has a ripple effect that goes beyond the match and the tournament. ‘Write the Future’ was a messaging platform that allowed Nike to show how football creates this ripple effect. It allowed us to give a glimpse into the future to see what the players were really playing for, in their own lives and the lives of those that follow them. Our goal was to weave the brand into the conversations around this major tournament in a way that celebrated the participating teams and athletes and engaged football fans around the world."




(BlackBerry'den videoyu izleyebilmek için buraya tıklayın)

28 Temmuz 2011 Perşembe

Sucker Punch

Sucker Punch diye bir film varmış, varlığını dün öğrendiğim.. Türkiye'de sinemalarda da gösterime girmiş 2011 yılına ait bir film..  Filmin yönetmeni ise 300'den ve Watchmen gibi filmlerden tanıdığımız Zack Snyder. Filmin tamamını daha izleme şansım olmadı fakat sweet dreams şarkısının eşlik ettiği açılış sahnesinin hayatımda izlediğim en iyi ve etkileyici açılış sahnesi olduğunu çok rahatlıkla söyleyebilirim.

Aşağıda filmin ilk 5 dakikasını bulabilirsiniz.. Adeta, film nasıl çekilir? veya bir yönetmen nasıl açılar kullanmalıdır? derslerini veriyor bu 5 dakika..

Filmi izledikten sonra yorumumu yaparım ama biraz araştırdığım kadarıyla oynayan kızlar haricinde film çok da güzel bulunmamış.. Zaten IMDb puanının  6.3 olması da bunun bir göstergesi olsa gerek =)

Filmin websitesine ise buradan ulaşabilirsiniz..




(BlackBerry'den videoyu izleyebilmek için buraya tıklayın)

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Akıl Almaz İnsanlar...

Herbiri yaptıkları işte artık aşmış duruma gelmiş birçok insanın akıl almaz becerilerinin ardarda eklendiği bir video. Gerçekten gözlerinizi ayırmadan izleyeceğiniz bu görüntüler tamamen gerçek ve inanması çok güç..

Klasik uyarıyı yapalım hemen: Bu görüntülerde gördüklerinizi evinizde denemeyin..  =)




(BlackBerry'den videoyu izleyebilmek için buraya tıklayın)


24 Temmuz 2011 Pazar

Herkes Gider Mi?

Hayal Kahvesi - 23 Aralık 2009
Bundan 3 ay önce falan.. Uzanmışım yatağıma, kucağımda laptop yıllık yazıyorum.. Hiç adetim olmamasına rağmen evde radyo açmışım bir yandan ama dinlemiyorum bile.. Fakat şarkının ilk satırlarıyla birlikte geçmişe daldım adeta.. Ne yazacağını o ana kadar bilememiş ben, o çaldıkça yazdım..


Her satırıyla kendi geçmişine götürüyor bu şarkı dinleyenini.. Söyleyenin acısını birlikte paylaşıp onunla düşünüyorsunuz adeta.. 

Az yürümedim Nispetiye sokaklarında defalarca, tek başıma.. Adım atmaya halim yokken sürüdüm ayaklarımı ilerleyebilmek için. Kimi zaman gecenin karanlığında bana eşlik eden sadece yağmur ve onun usulca kulağıma fısıldanan ninnisi oldu.. Kimse anlamadı, görmedi.. Beni de, kalbimi de, halimi de...

Sessiz bir gece, yorgun adımlarım
Hiç haberi yok gibi, ıslak kaldırımların
Kimse görmüyor mu? Kimse duymuyor mu?
Durup önünde kalbinin, kimse durdurmuyor mu?
 



Kaybolmuş hissedersin kendini, olacakları avcunun içi gibi bilmene rağmen.. Olursa cennete ulaşacağını sanırsın, ulaştığının cehennem olduğunu bilsende.. Kalbinde taşıdığın iyilik artık yok olmaya başlar, gözlerin donuklaşır.. Yağmur bile dostun olmaktan çıkmıştır artık, içine işleyip zarar vermeye başlamıştır sana.. Buruk bi gülümseme yerleşir yüzüne, "o"nun gibi dersin.. 


Elinde cennetin kayıp haritası
Kalbinde hazineler, yüzünde anahtarı
Kimse görmüyor, kimse bilmiyor
Ve sen hâlâ üşüyorsun..


Bazen susmak bilmeyen sorular yerleşir kafana.. Cevapsız.. Bazen de zihnindeki çift taraflı diyalogların tek konuşanı olarak bulursun kendini.. Onun yerine cevaplar vererek...


-Hâlâ yalnız mısın?
*Sadece özgür.
-Peki mutsuz?
*Sadece alışmış.
-Peki ya aşık?
*Sadece eksik... Peki ya sen? Hâlâ bekliyor musun?
-Beklemek, şimdi hiç duymayan birine, dünyanın en güzel şarkısını söylemek kadar anlamsız. 

*Peki ya umut? 
-Umut, şimdi hiç görmeyen birine, gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız.



Yalnız hissetmediniz mi hiç? Tek başınıza? Herkes kaçışmış adeta etrafınızdan sizi tutan şey erkenden kopup gidince ellerinizden... Küçücük hissetmediniz mi kendinizi hiç koca şehrin tanımadığınız vücutlarla örtülü dokusunda? Bitmedi mi herşey? Bir anda..

Herkes gider mi? Herkes gider mi?
Söyle bana küçük adam, her şey biter mi?
Çok erken değil mi? Erken değil mi?
Söyle bana küçük adam, herkes gider mi? 


Herşey geçer diye beklersin, karışıklıklar geçsin.. Ama geçmez. Kaçanlar.. Zaten korkak. Erken dersin.. Acımaz..

Yağmur diner mi? Yağmur diner mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam
Herkes gider mi? Herkes gider mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam
Çok erken değil mi? Erken değil mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam
Yağmur diner mi? Yağmur diner mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam.. 





Şimdi durduğum yere bakıyorum da çok uzaktayım bu düşüncelerle bu şarkıyı dinleyen çocuktan..
Hayal? Güzel şey.. Kovalamak lazım hem de yorulmadan, yılmadan.. Bıktığın anda tekrar tutunup daha da kendine çekerek yaklaşmak lazım hayallere.. 
Aşk? Çok şeyden güzel ama herşeyden değil.. Bulduğunda bırakmaman gereken cinsten.. 
Huzur? Herşeyden güzel.. Ulaşmanı engelleyen ne varsa silip atmak gerek.. Acımadan, tek seferde.. 

Çünkü olağan, yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak... 

 




(BlackBerry'den videoyu izleyebilmek için buraya tıklayın)

12 Temmuz 2011 Salı

Kiwi!

Yeni Doğmuş Bir Kiwi
Yeni Zelanda'nın ulusal kuş türüdür Kiwi'ler. Kuş olduklarına bakmayın, aslında uçamazlar bu zavallılar. Senede yalnızca 1 adet yumurta bırakabilmelerine rağmen 70 milyon yıldır yeryüzünde bulunmaları da oldukça ilginç aslında..

Uçamıyorlar demiştim ya, sanırım kuş olup uçamamanın verdiği utançla yerde, bir delikte yaşıyorlar zavallılar. Bir köstebek gibi gerçeklerden kaçarcasına.. Zaten gözleri de 70 milyon yılın üzerlerine çöktürdüğü karanlık yüzünden neredeyse kör olmuş..

İşte başrolünü bu kuşun aldığı, adı da zaten Kiwi! olan bir animasyon var. 2006 yapımı olan bu kısa animasyon hayata dair çok büyük şeyler anlatıyor bence.. Bu yüzden ne kadar eski olursa olsun, herkesin izlemesi gerektiğine inandığımdan ve izleyenlerin de tekrar bu hüzünlü kuşu hatırlaması için Çok Hücreli Yaşam'da yer almasını istedim...




(BlackBerry'den videoyu izleyebilmek için buraya tıklayın)

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Hayallerimizi Satmadık Ya ?...


"Rina"  diye bir film var. Gökçeada'da çekilmiş bir Türk filmi. 2010 yapımı kendi içerisinde ufak bütçeyle çekilmiş iddiasız bir film. Öyle büyük oyuncular da oynamıyor zaten genelde hepsi genç yetenek..

En büyük oyuncusu Erdal Tosun filmin. Filmi izlemezseniz büyük şey kaçırırsınız desem? Çok da gerek yok aslında..

Fakat bir final sahnesi var ki... Erdal Tosun'nun sesinden dinlemek lazım aşağıdaki satırları..





Gitmek cesaret ister ufaklık
Gidecegin yer neresi olursa olsun
Sevdiklerinle arana mesefe girince
Varış yerinin hiç bir anlamı kalmaz.
Vedalaşmakta zor iştir biliyor musun ?
Oturursun geminin kıçına.
Bakarsın sevdiklerine gittikçe ufalırlar ufalırlar kaybolurlar
O zaman anlarsın işte
Vedalaşmak asıl kalana değil gidene koyar...
100 defa söyledim sana hüzünlü değilim, mizacım böyle.
Bak şarabımla beraberim.
Çocukluğumdan beri hayaller kuruyorum
Şarabımdan Ayrılmadan hemde.
Ben şarabımdan Ayrılmıyorum.
O da bana bunca gidene rağmen hala hayal kurdurtmaya devam ediyor.
Ne olmuş yani büyük adam olamadıksa?
Hayallerimizi satmadık ya ?..







(BlackBerry'den videoyu izleyebilmek için buraya tıklayın)

8 Temmuz 2011 Cuma

Bye Bye Harry!


30 Haziran 1997 yılında ilk kez okuyucularıyla buluştu Harry Potter. İlk macerasının adı Felfese Taşı idi. Daha o zamanlar dünyanın en zengin kadınlarından biri olacağının henüz farkında olmayan J.K.Rowling adında bir kadın yazmıştı bu çocuk hikayesini..

1999 yılında Azkaban Tutsağı raflardaki yerini alana kadar aslında çok da bilinen bir roman değildi, bilenler ise çocuk romanı diyerek burun kıvırıyorlardı ve ben de onlardan biriydim =) Azkaban Tutsağı'nın basılmasıyla birlikte ilk kitabını okuyup seriye bir şans vermek istedim ve 3 kitabı birden sadece bir hafta içersinde bir solukta okudum..

12 yıl olmuş yani "Mr and Mrs Dursley, of number four Privet Drive, were proud to say that they were perfectly normal, thank you very much." cümlesini ilk okuduğum günden bu yana.. 23 yaşında olduğum düşünülürse hayatımın yarısından çoğunda Harry eşlik etmiş hayal dünyama..

Her kitabını merakla bekledim kitapları bitti, filmleri çekilmeye başlanınca Harry Potter bir süre daha hayatımızda diye mutlu oldum çünkü heyecanla beklediğim filmler oluştu bir anda hayatımda. Fakat dün yapılan Harry Potter and the Deathly Hallows galası adeta bir çağın kapandığının habercisiydi benim yaşımdakiler için..

Çocukluğumuzdan bir parça daha koptu gitti işte..

Daniel Radcliffe (Harry Potter), Emma Watson (Hermione Granger), Rupert Grint (Ron Weasley) ve J.K.Rowling'in gözyaşları içinde Gala'da hayranlarının karşısında yaptıkları konuşmaları aşağıdan izleyebilirsiniz..

J.K.Rowling'in de dediği gibi "Whether you come back by page or big screen, Hogwarts will always be there to welcome you home.."