18 Mayıs 2012 Cuma

Yangın



             Zamanın birinde soğuk bir kış sabahı erken saatlerde limanın birinden bir balıkçı filosu denize açılır. Rızklarının peşine giderler. Öğleden sonra büyük bir fırtına kopar ve gece olduğunda balıkçı teknelerinden hiçbirisi limana dönememiştir. Bütün gece boyunca eşler, anneler, çocuklar ve sevgililer ellerini ovuşturup, kaybolan sevdiklerini kurtarması için Allah’a dua ederek liman çevresinde bir geri bir ileri dolanıp dururlar. Bu berbat  psikoloji içinde belirsizlik sürerken, bir de liman kenarında bulunan evin birinde yangın çıkmaz mı, erkekler olmadığı için yangını söndürüp evi kurtarmak mümkün olmaz.

              Ancak gün ışımaya yakın balıkçı teknelerinin tümü de sağlam olarak limana döner. Fakat orada ümitsiz, buruk bir kişi vardır. Bu kişi yangında evi kül olan adamın eşidir. 

              Kocası karaya çıkarken şöyle bağırır, "Aman Allah’ım, mahvolduk! Evimiz, içindeki her şeyle birlikte yandı,  kül oldu!" Adam ise, kadını şaşırtan şu sözleri haykırır, "O yangına şükürler olsun! Yanan evimizin ışığı sayesinde bütün teknelerle beraber yolumuzu bulabildik ve canlarımız sağ döndük..


27 Nisan 2012 Cuma

Kahve

Her kahve aynı değildir…
Her kahve aynı tadı taşımaz. Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona göre tadı değişir…

Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtiğin kahvenin tadı kederlidir. Kahve telvesine yüreğinin acısı karışır…

Bir pazar öğle sonrası annenin “hadi bir kahve yap da içelim” dediği kahve huzurludur. Köpükler annenin göz bebeklerine yansır, dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir…

Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma cabasıdır, koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın. Çıktığın an uyuyakalırsın… Ferahlıktır...


Dostlarla içilen kahve neşedir. Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer…


Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır. Acıdır tadı. Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır…


Baban için yaptığın kahve sevgi doludur. Sıcaktır dumanları tüter ve kokusu büyülüdür...


Beklemediğin bir anda sana uzatılan kahve başkadır, ısıtır insanın içini…

Yorgun olduğunda içtiğin kahve hafifletir seni. Kendine getirir, unutturur günün ağırlığını...


Kahve ayni kahvedir belki, 

Köpüğüyle, rengiyle, dumanıyla aynı kahvedir... Ama içilen kahveler ruhunun süzgecinden geçer ve tatları değişir…


Her kahve aynı değildir bu yüzden..

26 Nisan 2012 Perşembe

İş Yerinde İnsan Tipleri

Aslan Şirketin sahibidir, o kadar. 

Bukalemun Bulunduğu ortama göre farklı davranan Nabza göre şerbet veren ve bu şekilde başarı sağlamaya çalışan insan tipidir. 

Çakal Katırlara yük yükleyip kendileri yapmış gibi gözükerek bir yerlere gelmeye çalışan, kendileri hakkında anlatacak çok şeyi olan ve başarılarını büyüte büyüte anlatan, aslında bomboş olduklarının ortaya çıkmasından çok korktukları için vahşi gülme çığlıkları atıp duran insanlardır. 

Deve Geçmişteki 1-2 başarısını hörgüçlerine yükleyip yıllarca onunla hayatta kalmaya çalışan insan tipidir. 

Devekuşu Hiçbir şeye bulaşmadan kafasını kuma gömüp, sorunlar yokmuş gibi yapan ve "başkaları çözsün" deyip elindeki işten başkasına bulaşmayan insan tipidir. 

Dinozor Çok tecrübeli olmasına rağmen teknolojiyle tecrübeyi birleştiremeyen, atsan atılmaz satsan satılmaz insan tipidir. 

Domuz Sürekli çamura yatıp işlere köstek olmaktan başka işi olmayan sorunlu insanlardır... 

Fil Çok kaynak tüketmesine rağmen çok güçlü olduğu için aslanın bile bir şey diyemediği insan tipidir. 

İnek Bu tipteki insanlar tek bir işte çok iyidir ve o işi yaparak firmaya para kazandırır. Genelde yeniliklere kapalı bir tablo çizerler.Bu tip insanları yapacağı küçük bir iş için 1 yıl beslemek zorunda kalırsın. 

Karınca Son derece düzenli ve disiplinli çalışırlar ve teknik bir alanda iyi bir uzmanlığa sahiptirler... Çok iyi çalışırlar ve başarılı sonuçlar alırlar, ancak liderlik vasfına sahip değillerdir. Bu insanlar şirketlerin gizli lokomotifleridir… Ayrıca ineklerin aksine,k endilerini yenileyip yeni şartlara ayak uydurabilirler. 

Kartal 
Gerçek liderlerdir... Daha yukarıda uçarlar, yukarıda olmayı hakedecekleri kanatları vardır, geniş resmi, geçmişi ve geleceği herkesten daha iyi görürler ve güçlü gibi davranmaya ihtiyaç duymadan güçlü ve asildirler... 

Katır Başkalarının yüklediği binbir türlü işi yapıp durur... Bu arada kendi işlerini de yapar... Yükü hep ağırdır ve başkalarının yüklerini taşımaya devam ettikçe daha da yüklenir... 

Kedi Yerine çok bağlıdır... Şirkete kök salmıştır ve orada ölmeye niyetlidir... 

Köpek 
Sadece yaltaklanarak yer edinmeye çalışan insan tipidir... Kemiğini verdiğin sürece dost kalırsınız. 

Koyun Hiçbir şeye gıkı çıkmaz, katır kadar çok çalışmazlar ve inek kadar para getirmezler. Genelde günlük işleri yapan vasat pasif çalışanlardır... 

Papağan 
Önce adam sanırsın ama çok ve boş konuşmaktan başka hiçbir işe yaramazlar...  

Maymun 
Papağanlara çok yakındır, tek farkları konuşmalarının arasında sürekli komiklik yapmaya çalışmalarıdır. Biraz da şaklabandırlar… 

Sinek 
Zayıf olmasına rağmen tavırlarıyla mide bulandıran insan tipidir... Vızıltılarıyla katırları, koyunları, inekleri hep rahatsız ederler 

Timsah 
Genelde üst kademede olurlar ve işlerine gelmeyenleri dişleri arasında sıkıştırıverirler; ve bu işe mutlaka bürokratik bir kılıf bulurlar… 

Yarasa 
Önünü göremeyecek kadar kördür ama duyduklarıyla yolunu bulur. Yanlış bir şey duyacak olursa duvara toslar. Genelde papağanlar tarafından yönlendirilirler. 

Yılan 
Her birim de çalışabilirler, Sinsice kuyu kazarlar, bütün hepsinden daha fazla tehlikelidirler.

25 Nisan 2012 Çarşamba

Doğruluğuna emin olabileceğimiz 20 şey!

1. Ektiğin kadarını biçersin. Emeğin sana mutlaka aynı oranda geri döner.

2. Kendi hikayeni kendin yaz. Kimse senin senaryonu yazmasın.

3. Geçmişte birinin sana yaptığı bir kötülüğün, bugün hiçbir gücü yoktur. Ancak sen o gücü verirsen olur.

4. İnsanlar sana kendilerini nasıl tanıtıyorlarsa, önce öyle kabul et.

5. Endişelenmek vakit kaybıdır. Öyle yapacağına, endişelendiğin şeyle ilgili bir şey yapmaya harca o zamanını.

6. Neye inandığın, hayallerinden, isteklerinden ve beklentilerinden çok daha güçlüdür. Sonunda her zaman, inandığın şey oluyorsun.

7. Sadece tek bir dua edeceksen, o ‘çok şükür' olsun.

8. Mutluluğun verdiğin sevgi kadardır.

9. Hata, seni başka yöne yönlendiren bir yol işaretidir.

10. Herkesin dediğinin aksine davranırsan, dünya yıkılmaz.

11. İçgüdülerine güven, onlar yalan söylemez.

12. Önce kendini sev. Sonra da, o sevgini her fırsatta etrafına yaymayı öğren.

13. İşini tutku yönetsin.

14. Sevdiğin şeyi yaparak para kazanmanın bir yolunu bul. O zaman her maaş, sana bonus olur.

15. Aşk acıtmaz. Çok da iyi hissettirir.

16. Her gün, yeniden başlamak için bir fırsattır.

17. Dünyadaki en zor iş, anneliktir. Ve bütün kadınlar bunu ilan etmelidir.

18. Şüphe, ‘-ma' ekidir. Kıpırda-ma, cevapla-ma, acele et-me.

19. Ne yapacağını bilemediğinde, sakinleş. Cevap gelir.

20. Hiçbir dert sonsuza kadar sürmez.


10 Nisan 2012 Salı

Öğrendim..

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. 
Işığı gördüm, korktum. 
Ağladım.


Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.


Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi ögrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
Sevginin; güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.


İnsan tenini ögrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu ögrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.


Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu ögrendim.


Namusun önemini öğrendim evde.
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu...
Gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.


Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acını
n, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını, 

ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya...
Kalp durur...
Akıl unutur...
Ben dostlarımı ruhumla severim.



O ne durur, ne de unutur...

26 Ocak 2012 Perşembe

Crıcır Böceği


Bir gün New-York'ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar.

Gruptan biri, bir Kızılderili'dir.

Yolda yürürken insan kalabalığı, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili, kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek cırcır aramaya başlar.

Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam eder.

Aralarından bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder.

Kızılderili, yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder.

Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar.

Arkadaşı, Kızılderili'ye: "Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun?" diye sorar.

Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek, arkadaşına kendisini takip etmesini söyler.

Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar. Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, onun ceplerinden düşüp düşmediğini kontrol eder.
Kızılderili, arkadaşına dönerek: "Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin." der.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Balıkçı ve Zengin Adam


Amerikalı bir zengin, is seyahati sırasında Meksika’nın küçük bir kıyı kasabasına uğramış…
Limanda gezerken, bakmış ağzına kadar balık dolu bir tekne ve içinde keyifli bir balıkçı…
“Merhaba balıkçı” diye seslenmiş. “Bu balıkları kaç zamanda tuttun?” “Bir iki saatimi aldı” demiş balıkçı… İştahlanmış bizim işadamı;
“E, niye biraz daha kalıp daha fazla tutmadın?” diye sormuş. “Bu kadarı bize yetiyor da ondan” diye omuz silkmiş balıkçı. Şaşmış balıkçının bu kanaatkarlığına işadamı;
“Kalan zamanını nasıl geçiriyorsun peki” diye üstelemiş. Balıkçı, özetlemiş bir gününü: “Sabahları açılır, biraz balık tutarım. Sonra çocuklarımla oynarım. Öğleyin karımla biraz siesta yaparım. Aksamları amigolarla beraber gitar çalıp, geç vakte kadar eğleniriz. Oldukça meşgul sayılırım senyör”.
Gerinmiş Amerikalı: “Bak” demiş. “Ben sana yardımcı olabilirim. Bu ise daha çok zaman ayırmalısın. Daha büyük bir tekne bulup daha çok balık tutmalısın. Oradan elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın. Kısa surede tuttuğun balıkları doğrudan isletme tesislerine satarsın. Hatta zamanla kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. Kısa zamanda balıkçılık sektöründe bir numara olursun”.
Balıkçı merakla “Bunları yapmak kaç sene alır senyör” demiş: “15-20 yılda halledersin” demiş Amerikalı, “Ama sonrası daha parlak: Zamanı gelince şirketini halka acarsın, hisselerini iyi paraya satarsın, kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın.”
Milyonlar ha…” diye tekrarlamış balıkçı… “Eeee… sonra?” “Sonra emekli olursun. Küçük bir balıkçı kasabasına yerleşirsin. İstersen zevk için balık tutarsın. Çocuklarınla oynar, karınla keyfince siesta yaparsın. Aksamları da arkadaşlarınla muhabbet edip gece yarısına kadar gitar çalarsın.
Nasıl? Mükemmel değil mi?
Balıkçı cevap vermiş,”Ben zaten şu anda o işi yapıyorum, bu kadar telaşa ne gerek var…